My Blog List

Wednesday, June 22, 2011

Para-21.yuzyil

Gunumuzde kullanilan paranin bundan 100 yil once kullanilan para ile ancak uzaktan akrabaligi vardir denilebilir. Bir onceki yuzyila kadar degis-tokus araci olarak kullanilan ve bir karsiligi olan paranin, mevcut sistemde karsiligi yoktur. Piyasada dolasan para artik sadece ekranlardan gordugumuz rakamlardan ibarettir. Paranin %95'i sanalken ancak %5'i gercektir.

Paranin hiyerarsisi ilkokulda ogretilen beslenme zincirine benzer. Tek farki, fiziksel olarak en gucsuzun zincirin en ustunde yer almasidir. Asagidan yukari bu zincir su sekilde siralanabilir;

1) Emekci, memur, emekli
2) Kucuk ve orta olcekli isletme sahipleri
3) Holding, trost sahipleri
4) Finansal kuruluslar

Uretenler listenin en altinda yer almaktadir. Uretenin maddi pozisyonu calistigi firmalar tarafindan belirlenir. Uretene odenecek miktari belirleyen faktorler, isletmenin azami kar amaci guderek yaptigi hesaplar, emek sahibinin firma icindeki hiyerarsik poziyonu ve kara katkisidir. Kar herhangi bir urunun uretim maliyetinin o urunden elde edilen gelirden cikarilmasi ile hesap edilir. Bu durumda urunun bedeli ve bu bedelin nasil belirlendigi onem kazanmaktadir. Bu deger hassas hesaplar yapilarak ve uretenin ayni zamanda tuketen oldugu da gozonunde bulundurularak hesaplanir. Ancak, urunun piyasa bedeli genelde finansal kuruluslar tarafindan yapilan spekulatif taleple artirilabilmektedir. Bunun guncel bir ornegi, petrol fiyatlarinda son donemde yasanan yukselistir. Kuresel Ekonomik krizin etkisiyle piyasalarin hiz kesmesine ragmen petrol fiyatlari yukselmeye devam etmistir. Kisacasi reel talebin dusmesi gerekirken birileri talebi yuksekmis gibi gostermeye devam etmistir. Bu spekulasyon, finansal kuruluslar kaynaklidir. Ornekler cogaltilabilir. Bu aslinda dunyada mevcut tum pirince sahip bir kisinin pirinc fiyatini belirlemesi gibidir.

Uretenin alim gucu ise gunden gune dusmeye devam etmektedir. Ureten, aslinda her insanin hakki olan, fonksiyonel bir evde yasamak icin hayati boyunca sisteme hizmet etmek durumunda birakilmaktadir. Kimi ulkelerde bu dahi imkan dahilinde degildir. Uretim maliyeti 20 birim olan bir ev 100 birimden satilmaktadir. Arsa fiyatlarinin kimler tarafindan belirlendigi asikardir. Geliri 3 birim olan ureten, 100 birim degerindeki evi almak icin kredi kullanmaya mecbur birakilmaktadir. Dahasi, 80-90 birim de faiz odeyerek toplamda 180-190 birim odemek durumunda kalmaktadir. Komisyoncu (tefeci) finansal kurulus, uretime hic bir sekilde katki saglamadigi halde bu alisveristen en karli cikan olmaktadir. Finansal kuruluslarin girisimciye yardim ettigini dusunenlere bunun aksini bir ornekle tarif etmek faydali olacaktir. 5 kisilik bir topluluk oldugunu ve balikla beslendiklerini varsayalim. Gorev bolumu olarak, biri tekneyi kullanmaktan, digeri baligi tutmaktan, ucuncu baligi pisirmekten, dorduncu baligi buzdolabina koymaktan, besince de baligin buzdolabindan cikmadigindan emin olmaktan sorumlu olsun. Iste finansal kuruluslarin uretime faydasi baligin buzdolabindan cikmasini engelleyen kisi kadardir. Ustelik bu faaliyetin sonucunda pismis baligin en fazlasini yiyen de onlar olmaktadir. Gelir dagilimindaki adaletsizligi daha net gormek icin asagidaki tabloyu degerlendirebiliriz.


Kuresel gelirin %80'i en zengin %20'nin elindedir. Toplamda 100 birim gelir oldugu ve 100 kisiye paylastirildigi dusunulurse bu en zengin 20 kisiye 4 birim gelir olarak yansirken kalan 80 kisiye 0.25 birim gelir demektir. Bu durumda en zengin 20 kisi kalan 80 kisinin ortalama 16 kati fazla gelir elde etmektedir. Ilk yuzde yirminin cok buyuk bir oranini finansal kuruluslar olusturmaktadir. http://www.hangifikir.com/icerik/dunyanin-en-zengin-sirketleri

Bu akil almaz bir komisyon geliridir. Hicbirsey uretmeyenin ve -fiziksel olarak- en gucsuz olanin en guclu olani yuttugu bir diger ornek daha yoktur. Peki, yukaridaki hesapla cogunluk olan 80 kisi neden 20 kisinin kurdugu bu sisteme hayir diyememektedir ? Bunun sebebi; egitim sistemi, basin ve yayin organlariyla insanlarin korkmaya zorlanmasidir. Kuresel kriz, ic savaslar, pedofili haberleri, salgin hastalik haberleri gibi unsurlar insanlari yalnizlasmaya itmektedir. Kimsenin kimseye guvenmemesi amaclanmaktadir ki bu 80 kisi birbiri ile konusmasin, gorusmesin. Fikir ve hislerini saklamayi erdemmis gibi gosteren, birilerinin maddi cikari icin dunyanin 4 kosesinde hayatini kaybeden insanlarin kahramanlik hikayelerini anlatan sinema ve televizyon filmleri gerektigi zaman hazirlanip , gerektigi zaman kamuoyuna servis edilmektedir. Cehalet yuzlerinden akan, stepne olamayacak "sanatcilar", kicinin guzelligiyle dikkat ceken genc bir kizcagiz, ve aldiklari arabalar, aralarindaki iliskiler insanlarin gozune sokulmaktadir. Haliyle babasi 20 yil ureten olarak calismis ve hala otobusle ise giden genc, ilmi degil "yirtinma sanati"ni daha sofistike gormeye meyilli olacaktir. Tum bunlarin uzerine bir de porno endustrisi gelip oturacak ve insanlara basarinin bir insani sevmek, onunla bir omur gecirmek , iyi ve kotu gunde, hastalikta ve saglikta beraber olmak degil yatak performansi oldugunu empoze edecektir. Basin-yayin organlari dusunen ve aydin insalara gerektigi kadar yer vermeyerek dusunmeyi ozendirmenin cok uzaginda kalmaktadirlar.

Sonuc olarak sistem ve onun parali askerleri statuko kalesini ne pahasina olursa olsun savunmak icin insanlarin insanligiyla oynamaktan geri durmamaktadirlar.

Konuya bir de insanin temel ihtiyaclari acisindan bakmakta fayda var. Insanin yasamak icin temel ihtiyaclarini belirlemek adina asagidaki gibi basit bir liste yapilabilir;

1) Barinma
2) Saglikli yiyecek ve icecek
3) Ulasim
4) Egitim
5) Saglik

Listemizdeki tum ihtiyaclarin temini her insanin dogdugu andan itibaren garanti altina alinmalidir. Ancak "uygarligimizin" geldigi noktada, maalesef insanlar hala acliktan, evsizlikten, yeterli saglik hizmeti alamadiklarindan hayatlarini kaybetmektedirler.
Nehrin oteki yakasinda ise altin kaplama evlerde, milyonlarca dolarlik araba kullananlar, 7 yasinda cocuklarin hayatlari pahasina topladigi kakao cekirdeklerinden imal edilmis sicak cikolatalarini yudumlayanlar yasamaktadir.
Bu dengesizlik zenginin basarisi , fakirin basarisizligi veya insan dogasi geregi diye tanimlanarak gecistirilemez. Bugun Amerika'da dogan bir insanla, Gana'da dogan bir insan icin sunulan firsatlar tepsisi birbirlerinden cok farklidir. Insanlarin ulkeler arasina cizdigi sinirlar benim ve benim gibiler icin bir anlam ifade etmez. Iki cocukta ayni dunyaya gelmislerdir. Cizilen sinirlar aslinda esitsizligin sinirlaridir. Zaten o sinirlar degil midir insanlari yuzyillarca fakirlik kogusunda voltaya zorlayan ? Turlu turlu sinirlar cizilir. Evvela savaslar icat edilir. Hayali dusmanlar temin edilir. Topluma dusmanlik pompalanir. Bir milliyetcilik cekilir yukari , bir dindarlik. Sonra vergi diye toplanan haraclarin 4'te 1'i silah ve savunma sanayii'ne harcanir. Kimseler de itiraz etmez. Varsin  harcansindir. Komunistler, Musluman teroristler saldirdiginda bizi kim koruyacaktir ? Elbette harcanacaktir. Alacagizdir bol miktarda ucak ve ucaksavar, makineli tufekler, muhimmat, bir de bunlari kullanacak is gucune ihtiyac vardir. E bunlarin hepsinin bir de maliyeti vardir elbette. Amac aynidir. Ilk 20 kisiye hizmet eden 80 kisinin bir araya gelmesi onlenmelidir. Martilar gibi yemek artiklarina ususmelidir hizmet eden 80 kisi, birbirlerini gagalayarak artiklardan payini almali ve de sukretmelidir karnim doyuyor diye. Gelismeyi unutmali, bugunu askiya almali, ille de yarin, yarinlarimiz diye endislenip durmalidir. Halbuki savasi baslatan da, bitiren de insandir. Eger dunya uzerinde silahlanmaya harcanan kaynak egitim, saglik ve barinma hizmetlerine harcanabilseydi bu durumda ne evsiz kalirdi, ne yukaridaki grafikte gorulen sosyal adaletsizlik. Formul bu kadar basittir. Hakikaten "Tufek icad olmus, mertlik bozulmustur".
Hem insanlarin beynini bir ton safsatayla yikamak mumkun iken, neden tum insanligin beyni cocuklugundan itibaren " Oldurmeyeceksin" fikriyle yikanamaz ki ? Hem boyle bir faaliyetin maliyeti kac savas ucagi eder ki ? Kac savas ucagi ederse etsin harcamaya degmez mi ? En azindan denemeye degmez mi ?
Gun gelecek insanlar yasadigimiz donemi ibretle hatirlayacaklar ve belki de adina 2. ortacag diyeceklerdir. Aydinlanma yayildikca -ki bu engellenemeyecek- para denen zilletin hukumranligi bitecek ve insanlar neyin arac neyin amac oldugunu kesin cizgilerle birbirinden ayiracaktir.

23.06.2011

Sunday, May 29, 2011

Din-21.yuzyil


Bir cok insan icin hassas bir konu ile ilgili yazmak elbette kolay degil. Ama biz takma adimiz gibi "dik" olacagiz ve konu ile ilgili goruslerimizi bu noktadan hareketle yaziya dokecegiz. Aksi, mide bulandirici bir egrilik, manipulasyon ve takiye olurdu.

Din ile ilgili yazmanin kisisel olarak zorlayici tarafi ise henuz dunya dinleri uzerindeki nesriyati tamamiyle hatmetmemis olmamdir. Uzman oldugumu iddia etmiyorum, ancak bildigim kadari ve insani bir bakis acisi ile konuyu degerlendirmekte bir sakinca da gormuyorum.

Kutsal bir inanca sahip olma ihtiyaci insan dogasinin geregidir. Bizim sorgulayacagimiz, insanin dogasi geregi ihtiyac duydugu inanc ile gunumuzde ogretilen dinin ayni mefhuma tekabul edip etmedigidir.

Insanlarin yuzyillarca ugruna savaslar verdigi, kan ve gozyasi doktugu din olgusu, nasil olmus da kitleleri bu felaketleri hazmedebilecek ve hatta tetigi ceken el olabilecek aymazliga ikna etmistir ? Bilinen tum dinler oldurmemeyi salik verirken, nasil olmus da oluk oluk kan akitanlar en dindarlarmis gibi gosterilebilmistir ? Insanlari bunlari yapmaya iten gercekten din midir ?

Elbette degildir.

Din savaslarinin gercek sebepleri bir cok arastirmaci yazar tarafindan incelenmis ve bu felaketlerin aslinda maddi cikarla dogrudan baglantisi oldugu aciklanmistir. Yaziyi alintilarla dagitmak yerine http://www.turandursun.com/forumlar/archive/index.php/t-5085.html baglantisini eklemek daha dogru olacak.

Kuran'dan alinti asagidaki satirlar hosgorunun en esaslisini ogutluyor aslinda ve de en dindar gorunenlerin ne kadar da "Allah'siz" oldugunu acikliyor.

"4:94. Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek “Sen mümin değilsin” demeyin. Çünkü Allah’ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."

Bu kendini bilmezler dunya hayatinin gecici menfaatlerine goz dikmislerdir. Kendi kaba etlerinin rahatindan otesi onlari ilgilendirmez. Gore gore , bile bile insanlara oldurmeyi ogutleyebilmektedirler.

Bir alinti da Incil'den yapalim. Asagidaki satirlar hem savasin cirkinligini, hem de durustlugun onemini acikca vurgulamaktadir.

"Matta 5 : 2-10
Evet’iniz evet hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan’dandır.
Kötüye karşı direnmeyin.
Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.
Sizden bir şey dileyene verin. Sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin"

Belirtildigi uzere "Bundan fazlasi Seytan'dandir". Iste insanligi yuzyillarca kan aglatan zihniyet "bundan sonra" sinda gizlidir. Kendi hastalikli yorumlarini, carpik egitim sistemleriyle insanlara dayatmislar, ne evetleri evet ne hayirlari hayir olmustur. Durustluk bunlarin kitaplarinda yazmaz. Taptiklari bedenlerinin ve varliklarinin yok olma korkusudur.

Gercek dindarlar yok mudur peki ?

Okudugunu korkuyla degil, durustlukle yoguran, kendini ve insani seven herkes, inanci ne olursa olsun, gercek dindardir. Bu tip insanlar kendileri huzurlu olduklari gibi etraflarina da bu huzuru bulastirirlar. Temizdirler ,ve her nasilsa, her zaman guzel kokarlar. Ruhlarinin dinginligi yuzlerinden okunur. Makam, mevki hirsi bilmezler. Kizdiklari zaman bile bir baska guzellesirler. Bildiklerini bilirler ve bilmediklerine biliyorum demezler. Zira onlar Tanri'yi bulma yolundadir.

Satirlar dikkatli okunursa, gercegin aranacagi yer icin referans her zaman insanin kendisidir. Kendini gozlemleyen insan hayatin anlamini bulma yolculuguna cikmis demektir.

Asagidaki ornekler bunu aciklamaktadir.

"Sizi kendi kendinizden baska hic kimse kurtaramaz. Kendi kendinize isik olun" Buddha

"Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız.O gün anlayacaksınız ki ben Babamdayım siz bendesiniz ben de sizdeyim."Yuhanna 8 : 12-29

"Ben Hindistanın dinî ve irfanı kitaplarının en eskisi olan Upanişââlar kitabını okuduğumda üç kaide kavradım. Bunlar, benim hayattaki davranışlarımın temelini oluşturmuştur. (İki tanesinden) Birisi, dünyada sadece tanınacak bir şey bulunmaktadır ki o da, kendini (nefsim) tanımaktır. İkincisi, kim ki kendisini tanırsa, Allah'ı ve dünyayı tanımış olur." Gandhi

"Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter." Isra Suresi

Kutsal kitaplar incelendiginde, mal-mulk sahibi olmanin yerilmesi, dunyevi varligin soyutlugu, yalan ve riyanin yarattigi kirlilik, fiziksel zaaflarin zararlarinin en cok deginilen konular oldugunu goruruz. Mevzunun en ilginc tarafi ise, en dindar gecinenlerin sermaye sahibi, sahtekar politikaci veya kadin ve cocuk istismarcilari olmasidir. Dahasi, bunlar birer dini guru sekline burunup insanlara "dinleri" hakkinda tavsiye vermekten de geri durmamaktadirlar. Gunumuzde dini inaci olan insanlar belirli bir fiziksel gorunumle tarif edilmis, ibadet ruhsal bir faaliyet olmaktan cikmis, belli bir zumreye aidiyetin gostergesi olmustur.

Ozetle, yuzyillardir insanlara dayatilan maddesel inancin yetistirdigi nesiller, okumayi reddetmis (veya onlerine konulani okumus), korku ile gudulmus ve "dindarlik" zincirini boyunlarina gecirmislerdir. Pek dindar oldugunu iddia edenlerin bircogunun dindarligi, ezberledikleri sozleri tekrar etmekten ileri gidememektedir.

Din insani esir etmez, ozgurlestirir. Maddeye tapan, korku ve endisenin esiri insanlar ise -gercege ve durustluge yonelmedikce- Tanri'larini bulamayacaklardir.

30.05.2011

Ne istedigini bilmek


Kisinin ne istedigini bilmesi hayatin anlamini bulmak icin atilacak en onemli adimdir. Ne istedigini bilenin -niyetinin safligindan kuskusu yoksa- istedigini elde etmemesi icin hicbir engel yoktur. Istediginiz ne olursa olsun. Bu yolda, onlerine kendilerinden bagimsiz engeller ciktigini dusunenlere tum bunlarin kendi cektikleri setler oldugunu veya isteklerinde samimi olmadiklarini iddia ederim. Aksine rastlamisligim yoktur. Insan istekleri ile ilgili sorumlulugu kabullendiginde ozgurlugune kavusur. Bu ozgurlukse kusku, korku ve endisenin semtinize ugramasina engel olur. Bunlar yoksa engel de yoktur. Bu kuralin mekanigi aile kurmak icin de ulke kurmak icin de aynidir.
Adet edindigim uzere yeni tanistigim insanlara ilk sordugum sorulardan biri hayallerinin ne oldugudur. Bu hem karsimdakini tanimama son derece yardimci olur, hem de yeni tanismis kisiler arasinda peyda olan gereksiz gerginligi bertaraf eder. Aldigim cevaplar ,genelde, zengin olmak, aile ve cocuk sahibi olmak, kendi sirketimin sahibi olmak,vs. gibi ogretilene dayali suni basari hikayelerinin degisik versiyonlaridir. Beni bu konuda en cok sasirtan, insanlarin ne istedikleri konusunda oturup dusunmemis olmasidir. Soruyu sordugum anda yuzlerindeki ifade, ogretmeninin "Cikarin kalem, kagit , yazili yapacagim" dedigi  ogrencinin ifadesi kadar endiseli ve cekingen. Belli ki hazirlikli degiller. Belki de zamane gelenegi geregi fikrinin begenilmemesinin, karsisindakini etkileyecek birseyler soyleyememenin endisesi. Yahut baska tur bir korku. Her halukarda endise apacik gorulmekte.

Endise,kusku ve korku insanin gercekten ne istedigini bulmasini engeller. Kisi kendisini bunlardan soyutlamalidir. Insanlarin dini, ekonomik, can guvenligi, basarisizlik,vb. gibi korkulari ellerini, kollarini baglamaktadir. Birakin ne istedigine karar vermeyi, korkmaktan bunu dusunmeye zaman bulamamaktadirlar. Halbuki zaman sonsuzdur. Zamani olmayanlar -henuz- vizyon sahibi olmayanlardir. Ne istedigini bilen insanin attigi her adim, ne yone olursa olsun, onu gitmek istedigi noktaya goturecektir.

Yarinin insalari ne istedigini dusunmeye zaman ayiracaktir. Hatta kuracaklari sistem bu temel uzerine insaa edilecektir. Insanlar bu soruyu kendilerine ne kadar sik sorarlarsa dogruya o denli yaklasacaklardir. Bir o kadar da geliseceklerdir. Dusunen ve gelisen insanin hayati buna adanmalidir. Cevabi bulmak konudan bagimsizdir. Onemli olan izlenen metoddur. Metodu kullanan birey sayisi arttikca gelisim cevrelerini obek obek saracaktir. Isik odagi gibi cevreleri aydinlanacak, harekete her katilan parlakligi artiracaktir. Dahasi insanoglu bu soruyu tekrarladiginda daha derine inme firsati yakalayacak ve hayatin anlamini bulma yolculuguna baslayacaktir.

Bu bir yaris degildir. Bu insanligin tek parca ipe baglanmis gercegi kuyudan cikarmak icin el ele, hep beraber ugrasidir. Bir noktadan sonra, kuyudan cikacak nesnenin onemi kalmayacak ve insanlar onlari birbirlerine baglayan ve hep beraber tutunduklari ipin esas oldugunun ayirdina varacaklardir.

30.05.2011

Wednesday, May 25, 2011

Hayatin anlami


Insanlarin arayip, tarayip, tartisip, konusup, okuyup,yazip da bir turlu bulamadigi cevap aslinda gayet basittir. Hayatin anlami en basit tarifi ile Tanri'yi bulmaktir.
Burada teolojik degil ,dinler-ustu bir Tanri'dan bahsedildigi aciklama gerektirmez.
Mevzunun aslinda en can alici tarafi, hayatin anlaminin kisisel olusudur. Herkesin hayatinin anlami kendi icindedir. Ozetle hayatin anlami disa bakmakla degil kendini gozlemlemeyle bulunabilir. Ancak tam da bu noktada bir tesbit yapmak gerekiyor. Kisiye ozel olan Tanri aslinda irili ufakli bir cok irmagin denize akisi gibi ayni havzada birlesmektedir. Bu birlesme olmadan hic kimsenin hayati gercek anlamini bulamayacaktir. Ilerleme soz konusu olacaktir. Ancak sudaki molekullerin kohezyon ile birlesmeden ummana akmasi hayaldir. Bu ancak ve ancak her molekulun bir digerini itmesi ile gerceklesebilir. Bu benzetmeyi tekrar tekrar kullanacagim.

Hayatin anlami aritmetik problemleri gibi bir kac bilinmeyeni barindirmaz. Ha keza sonuc da tek satirlik degildir. Kisacasi, hayatin anlami pamuk sekeridir, bisiklettir, sigaradir, paradir,vs.. gibi cikarimlar yapilamaz. Hayatin anlamina giden yolda sayisiz parametreyi gozonunde bulundurmak gerekir. Bunun en eglenceli, bir o kadar da karmasik tarafi ise bu parametrelerin hepsinin "bilinen" olmasidir. Bu hesapta bilinmeyen yoktur. Her sorunun cevabi kisinin kendisinde saklidir. Icimizdeki bilge bize her asamada yol gostermektedir. Onu aciga cikarmak ise ruhsal bir dinginlik gerektirir.
Mevcut sistemde bu dinginlige ulasmanin yollari insanlara tarif edilmemis bilhassa saklanmistir. Insanlar, din, maddiyat, basari, seks, alkol, uyusturucu gibi safsatalar ile hipnotize edilmis, tehlikeli kitleler haline donusturulmuslerdir. Sistemi idare eden sermaye sahipleri maddi cikarlarini korumak, statukoyu devam ettirmek adina insanligin aydinlanmasini engellemekten cekinmemektedir. Ancak gozlerine inmis hirs perdesi, kendi amaclarinin dahi hayatin anlamina hizmet etmedigini dolayisi ile kendileri icin de mevcut sistemin hayrinin olmadigini gormelerini engellemektedir. Bu zat-i muhteremlerin aslinda din ve para ekseninde takilip kalmis, hastalikli fikirleri ve emelleri o kutlu havzayi -maalesef- col olmaya itmektedir.
Halbuki, insanligi kolelestiren bir egitim sistemi yerine; fiziksel ve ruhsal gelisimi on planda tutan, dinginlige onem veren, basarinin anlaminin en bastan ve durust bir sekilde tariflendigi, korku ve endisenin zararlarini izah eden, yarismayi degil birlesmeyi ogutleyen, mutlak dogruyu yucelten bir egitim sistemi ile degistirilir ise ancak o zaman insanlik hayatin anlamini cozme yolculuguna baslayabilecek, yukarida bahsi gecen irmaklara su yuruyecektir. Bu degisim, evrensel anlamda milimetrik bir oynamadir ancak bu insanligin gidisatini kokunden degistirecektir. Bir nesili bu sekilde yetistirmek insanliga yapilabilecek en buyuk hizmettir. Ustelik bir nesil de yeterlidir. Gercekle yetistirilmis bir neslin alt edilmesi veya kolelestirilmesi mumkun degildir. Onlari yetistirecegi nesil ise bugun yasayanlarin tahayyul edemeyecegi kadar gelismis bir insan formu olacaktir.

Teknolojide insanligin binlerce yilda aldigi yolun kat be kat fazlasini cok kisa surede alacaklar. Ekonomik kayginin yersizligini tesbit edip yok edecekler. Bizlerin bolunerek dustugu gucsuzluk halini alt edecek, birleserek muhtesem bir guc olacaklar. Omuz omuza kosanlar gibi yorulmak bilmeyecekler. Kisisel enerjileri bugun yasayanlarla kiyaslanamayacak kadar yuksek olacak. Aynalardan korkuyla gudulmus ketum, endiseli yuzler degil gulmekten utanmayan ve cesur yuzler yansiyacak. Tum bunlar irmak yatagina ilk damlanin dusmesiyle baslayacak. Bu da ancak bizlere dayatilan "Tek basina dunyayi mi kurtaracaksin ?" sorumsuzlugundan kurtuldugumuzda gerceklesecektir. Her kisisel devrim bu milimetrik harekete katilacak ve hareketi akil almaz bir hizla katalize edecektir.

Bunlar kimileri tarafindan hayal veya utopya olarak gorulebilir. Bu sasirtici degildir. Zira bu fikrin sahipleri mevcut egitim sisteminin tornasindan cikmislardir. Hayal etmeyi bilmezler. Bizim gibiler icin ise "yapilamaz" denileni yapmak hayat tarzidir. Zira desturumuz "yukselmek, ileri gitmektir". Dahasi, insanligin bu noktaya varmasi kacinilmazdir.
Statuko sahiplerinin kendi ahir hayatlari doneminde bunu engellemeleri ise gelecekteki nesiller tarafindan ciddiye bile alinmayacak, gecici ve korku dolu bir cabadir. Mizrak cuvala sigmaz.

26.05.2011